Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

24 Kasım 2023 Cuma

mükemmeli aramak

Hayatta bazı şeyleri arayarak bulamayız. “Mükemmel” de bunlardan biri yalnızca… Onu ararken neleri kaçırdığımı fark etmek yirmi dört yılımı aldı. O kadar odaklanmıştım ki her şeyin mükemmel olmasına, “kusurların” hayatı ne kadar güzelleştirdiğinin farkına varamadım şimdiye kadar. Hani diyor ya Oğuz Atay Tutunamayanlar’da: “Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.” Tam da böyle çoğumuzun hayatı. Kusursuzluk dayatmasında hayatın derinliğini kaybettik. Yüzümüzdeki çizgiler yaşanmışlığı gösterirdi önceden. Biz o çizgileri bile isteye yok ettik. Ne kalacak geriye öldüğümüzde? Pürüzsüz bir cilt ve yarım bırakılmış onlarca insan… Vazgeçmenin gücüne inandırılmış bir nesiliz biz. En değerlinin her zaman kendimiz olduğuna ve bize uymayan şeyleri derhal bırakmamız gerektiğine inandırılmış bir nesil… Peki ne olacak beklenen son geldiğinde? Sırf güzel olmaz diye bir şeyleri ertelemiş ve sonunda cesaretini topladığında yapmak istediklerine zamanı kalmamış milyonlarca insandan biri olarak veda edeceğiz dünyaya. Gerçek bir ölüm, yaşarken defalarca ölmekten daha fazla acıtamazdı herhalde canımızı. Hayatımıza ne çok şey sığdırabiliriz oysa yaşarken. Eksik de olsa yetersiz de… Sonunu düşünmeden başlamak lazım bir şeylere. Olduğu gibi sevmek çevremizi. Tabii önce kendimizi. Kusur olarak gördüğümüz şeyleri değiştirmek belki de… Problem “kusur” tanımımızda. Mutlak bir doğru yok hayatta. Ulaşmamız gereken bir mükemmel de… Sadece harekete geçmek gerekiyor bir şeyi isteyince. Sonunu düşünmeden… Korkmadan… Adım atmak ve sonucu kucaklamak tüm gerçekliğiyle.

15 Kasım 2023 Çarşamba

sıfır noktası

Bir şeyi mükemmel yapma isteğinin sonucudur çoğu zaman ertelemek. En doğru anı bekleriz her zaman başlamak için. En doğru an olabilirmişçesine... En çok da bu düşünce hayatımızdan çaldırır bize. Ufak ufak ilerlemektense kocaman adımlar atmak ve hemen bir sonuç görmek isteriz. Eğer bu mümkün olsaydı ne anlamı kalırdı ki hayat yolculuğunun? Önemli olan, karar verdiğimiz şeylere yavaş yavaş ilerleyebilmek aslında. Peki bize engel olan ne? “Ya hep ya hiç” diye düşünmek belki de. Bir şeye başlamak istediğimizde pazartesi olmasını beklemek gibi biraz. Mükemmele ulaşma arzusunda sıfır noktasının en iyi başlangıç olduğu inancı… Oysa başlamak için en doğru zaman, içinde bulunduğumuz andır. O anki koşulların el verdiği kadarıyla ilk adımı atmak ve sonrasında koşulları istediğimiz hale getirmek için durmadan çabalamak… Çabalamayı aksattığımız günler olsa da sürece devam etmek… Bazı günler sürecin sekteye uğraması bizi sıfır noktasına geri götürmez. Hayatta ancak her şeyi planladığımız gibi ve günü gününe yapamayacağımızı kabul edersek ilerlemeyi sürdürebiliriz. Aksi takdirde yapmak istedikleri için çabalamak yerine bahane üreten milyonlarca insandan biri olabiliriz yalnızca günün sonunda. Neticede kim olduğumuzu yapılacaklar listemiz değil, o listedeki maddelerin kaçı için harekete geçebildiğimiz belirler. Ne demişler: “İnsan yaptıklarıdır, yapmak istedikleri değil.”

8 Kasım 2023 Çarşamba

ilmek ilmek

ilmek ilmek dokumak lazım hayatı

ince ince

kararınca ilerlemek her bir gece

sabahları beklemenin güzelliğini hissederek

bazen unutmak zamanı

sadece durmak

hiç kimseye, hiçbir şeye aldırış etmeden

yalnızca durmak gerek


1 Kasım 2023 Çarşamba

yazmak

Yazmak benim için her zaman bir kaçış yolu olmuştur. İçimdekilerden kurtulmanın en etkili yolu… Bazen bir ağırlık çöker ya insana, kımıldayamaz yerinden. Kendini yürümeye zorlar. İlerlemek zorunda olduğu inancıyla devam etmeye çalışır yoluna. İşte böyle zamanlarda dermanı kağıt kalemimde ararım. İçimi döküp hafiflemek isterim. Çoğu zaman da işe yarar bu yöntem. Kalbimin kara bulutlarını dağıtır ve yeniden başlamama olanak tanır. En zorlandığım yer, her zaman başlangıç cümlesidir. Anlatmaya neresinden başlayacağımı bilemem. İçimi nereden açşam bir türlü karar veremem. O ilk cümleyi yazdıktan sonra gerisi kendiliğinden gelir. Kelimeler dökülür parmaklarımdan. Kimi zaman kelimelerim rüzgarda savrulan saçlar gibidir. Karmaşık, açması zor… Kimi zaman ise dalgasız bir deniz gibi berrak…

Yazmaya başlarken karanlık bir yolun başlangıç noktasında hissederim kendimi. Sonunda göreceğim ışığın hayaliyle alırım kalemi elime. Aydınlığa erişmenin tek yolunun gerçeklerle yüzleşmek olduğunun bilinciyle yazarım. İlk kelimeden son kelimeye kadar onlarca duygu barınır içimde. Yazının sonunda ise en gerçeği kalır geriye. Bazen buruk bir hüzün kaplar içimi. Bazen tüm hislerim kelimelerde kalmışçasına bir hissizlik… İçimde kalan son duygu kırıntısı ne olursa olsun kendimle yüzleşmenin huzurunu taşırım kağıdın sonunda.

Hiçbir zaman anlaşılmak için yazmam ben ama en çok anlaşılmadığıma inandığımda yazarım. Kendimi kağıda anlatırım. Anlaşılma umudu taşımadan, anlaşılamamanın verdiği o yorgunlukla… Yazdıkça rahatlarım. Çünkü yazmak benim için geride bırakmak demek. Mutluluklarımın izini belirginleştirmek, kederlerimin üzerini çizmek… Günün sonunda kendime yaklaşmak ve gerçeklerimle yüzleşmek demek yazmak. Kaçacak bir yerimin kalmaması… Karanlığın sonunda bir aynayla aydınlanmak tüm çıplaklığımla.

2 Nisan 2023 Pazar

izi kalır

Mutsuz olduğunda paniğe kapılır insan. Mutsuzluğu geçmeyecekmiş gibi bir korku kaplar içini. Hele de kalbi acıyorsa… Öyle ağır gelir ki o acının yükü altında ezilmek. Oysa o acılar kendine yaklaştırır insanı. Acısı geçtiğinde aynı kişi değildir artık. Güçlenmiştir, belki de eksilmiştir. Her ne olursa olsun özüne yaklaşmıştır acı çeken insan. Yolculuğunun yavaşladığına inandığı bu anlar insanın yolculuğunun en kalıcı duraklarıdır aslında. Çünkü acılar iz bırakır. İnsan bu izlerin yansımasıdır. Bazıları bu izi içinde tutmayı yeğler. Acı çektiğini kabullenmek zor gelir. Bazılarıysa cesurca yüzleşir acılarıyla. O yaranın izlerinin meydana getirdiği yeni insanı kucaklar tüm içtenliğiyle. Eksilmek olarak değil özüne yaklaşmak olarak görür yeni halini. Dönüştüğü kişiye direnmek yerine, sevmeyi seçer. Hayatını buna göre tekrar gözden geçirir. Eğer canını acıtıyorsa içindeki izler, bir şekilde onları içinden atmanın yolunu arar. Kimi zaman yazarak, çizerek; kimi zaman yeni rotalar belirleyerek hayatında… Hayat dümdüz bir yol değil. Çoğu zaman engebeli… İnsanın karşısına birçok yol çıkıyor bu engebeli yolda. Bazı yollar çıkmaz. Sonunda bir çıkış olmadığını bile bile o yola giren insan, o yola girmeyi seçtiğinden değil, çıkmazın sonunda geri dönmediğinden derinleşir izleri. İçindeki izleri silmeye çalışmak faydasız belki ama derinleştirmemek insanın kendi elinde. Canının acımasından korkmadan, sadece yaşadıklarının içinde bıraktıklarıyla mutlu olabilmek… Çıkmaza girdiğinde kendini suçlamayı bırakıp yeni bir çıkış aramak… Çünkü hayat ulaştığımız sonun ötesinde o yolda yaşadıklarımızdır. O yüzden sonlara odaklanmayı bırakıp yolculuğun keyfini çıkarmalı. İçimizdeki izleri silmeye çalışmak yerine o acıya giden yoldaki güzelliklere sarılmalı. Hiçbir şey sonsuza kadar sürmüyor. Hayat bitiyor bir gün. Bitmemesi için uğraşmak boşuna. O son çıkmaza kadar cesur şekilde yürümek önemli olan. Çıkmazda durup acının esiri olmak yerine vazgeçmek gereken yeri bilmek ve geri dönebilmek. Yeniden başlayabilmek büyük sona kadar. Yeniden ve yeniden… Ardında içindeki izlerle büyümüş ve özüne yaklaşmış bir insan bırakmak ya da çıkmaza mahkum olmak… Güzel olan, yolda olmak. Yolun sonunda geriye dönüp baktığında “Kendim olabildim.” diyebilmek tüm içtenliğinle. Sonsuzluğun olmadığı bu hayatta bir şeyler bitmesin diye çabalamak boşuna. İnsanın çabası kalbini acıtan şeyle yüzleşmek ve tüm izlere rağmen kendi olarak ilerleyebilmek olmalı hayatta. İnsan ancak bu şekilde bir hikaye bırakabilir ardında. Ancak bu şekilde çıkabilir karanlıklar aydınlığa.

 

8 Ocak 2023 Pazar

dönüşüm

Aynı şeye bakmak daha önce hiç bakmadığın bir yerden. Farklı zamanlarda aynı kitabı okuyup tamamen farklı dünyalara şahit olmak gibi yaşamak. Olaylar benzer, insanlar tanıdık... Zaman farklı sadece ve zamanla dönüşen biz... Baktığımız yer aynı belki ama gördüğümüz şey farklı. Çünkü baktığımız gözler farklı. Hislerimiz, düşüncelerimiz… Peki ya gördüklerimiz? Hiçbir şey aynı kalmıyor hayatta. Dönüşüyor ve dönüştükçe özüne yaklaşıyor. Hiçbir zaman özü olamadan dünyaya veda ediyor insan. Ardında yalnızca özüne ulaşma mücadelesi kalıyor. Kiminin mücadelesi tutkulu, coşkulu… Kimi sessizleştikçe yaklaşıyor kendine. Yolun sonu belirsiz, yol engebeli… Ama yolda olmak, yolda kalma mücadelesini vermek bir o kadar keyifli. Özüne giden yolda bir kaşif gibi…

 

1 Temmuz 2022 Cuma

dönemeç

Hayatta bir şeyin sonuna geldiğimizde geriye bakmadan yolumuza devam edebilmek bir hayli zor ve her şey sonlanmak zorunda isteyerek ya da istemeyerek… Bazen geçmişte sevmediğimi düşündüklerime aidiyetimin farkına varıyorum. Bu aidiyet hissi elimi kolumu bağlıyor adeta. Yürümek istedikçe kendime takılıyorum. İlerleyemiyorum. Yeni kararların eşiğinde en doğrusunu bulmaya çalıştıkça yanlışın büyüsüne kapılma olasılığımı artırıyor ve bunun altında eziliyorum. Her tercihin bir vazgeçiş olduğu gerçeğini görmezden gelemiyorum. Seçtiğimin içimin istediği şey olmasını ölesiye arzularken insanların anlam veremeyen gözleri ve sözleriyle kuşatılıyorum. Kim ne derse desin, hakkımda ne düşünürse düşünsün ne istediğimi bilmesem de ne istemediğimi çok iyi biliyorum. Kendi olma yürekliliğini gösteremeyen bir insan olmak istemiyorum. Bu yüzden kaygılanmayı bırakıp kendi gerçeğimi göreceğim günü dört gözle bekliyorum. Alınması gereken kararlar hep olacak hayatta. Bu kararların bazıları hayatımızı dönüştürecek. Önemli olan, sonuçlarını göğüsleyebileceğimiz kararlar alabilmek. Başkalarının beklentilerine göre kendini şekillendiren insanlar olduğumuz için alacağımız kararların sonuçlarını düşünecek zamanı bulamıyoruz belki de. Oysa tatmin etmemiz gereken kişi sadece kendimiziz hayatta. Bize yakışmayacağını bildiğimiz halde farklı renkler olmaya çalışmak, hayattan çalmak. Bırakalım başkaları bizi istediği renkte görsün, biz en sevdiğimiz renk olalım. Bir karar alırken düşünmenin zaman gerektirdiğinin farkına varalım. Kafamızın içinde yüzlerce ses varken ruhumuzun istediği tınıyı bulmak hiç kolay değil. İçimizdeki ses eninde sonunda ruhumuzun istediği yere götürecek bizi. Yeter ki onu duymaya çalışmaktan vazgeçmeyelim. Şartlar ne olursa olsun, insanlar ne düşünürse düşünsün bu bizim hikayemiz. Hikayemize inandığımızda kimse bizi sözleriyle veya eylemleriyle bu hikayeyi yaşamaktan alıkoyamaz. Engin Geçtan’ın “İnsan Olmak” kitabında dediği gibi: “Oysa bir insan ancak kendi içinde devrikse başkaları tarafından devrilebilir.”