Dünyaya gözümüzü açtığımız kişiyle aynı kalamıyoruz hayatta.
Yavaş yavaş işleniyoruz. “Ben” olmaya çalışıyoruz. Çabaladıkça kendimizden daha
da uzaklaşıyoruz. Kendimize giden yolda uğradığımız duraklar şubelerimizi
oluşturuyor. Fakat o şubeler bize ait değil. Kaç şubeden oluşuyoruz kim bilir?
Evimiz, okulumuz, dahası işimiz… İnsanlar konuşuyor ve biz dönüşüyoruz. Onların
söylemleri bizim eylemlerimiz haline geldiğinde bizi seveceklerine inanıyor,
içimizdeki sevgi açlığıyla yavaş yavaş ölüyoruz. Bazen acıyarak, bazen hiç
hissetmeden… Bu şekilde geçiyor günlerimiz, aylarımız, yıllarımız… Ölüm
geldiğinde bulabildiği “ayna benliğimiz”, biz değiliz.
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
22 Haziran 2022 Çarşamba
ayna benlik
15 Haziran 2022 Çarşamba
kör-mek
Son günlerde bir mutsuzluk hakim Türkiye’de. Belki de hep hakimdi ama bu kadar görünür değildi. Enflasyon rakamları, yanlış ekonomi politikaları… Mutsuzluğumuzun birçok sebebi var elbette. Ama en çok da yaşama ihtimalimiz olan güzel günlerin elimizden alınmasına öfkemiz. Küçücük bir odada sıkışıp kaldık adeta. Çıkmak istedikçe duvarlar daha çok üstümüze geliyor, nefesimizi kesiyor. Hayatınız boyunca o küçücük odaya hapsedildiğinizi düşünün. Sizi o odaya koyarken gözlerinizi bağlıyorlar çünkü odanın kapısını görmenizi istemiyorlar. Kapısı olmayan bir odada olduğunuza inandığınızda çıkmayı denemezsiniz bile. Bir köşede oturur ve nefes aldığınız her saniye kendinize uzaklaşırsınız. İşte biz o küçücük odalara hapsedilmeye çalışıldık yıllarca. Sesimizi duyurmaya çalıştıkça susturulduk. Bakılmayan, görülmeyen olduk. Kimi zaman böyle olabilmek için yalvardık. Bize baktıklarında bizi dinlemediklerini, sadece beden gördüklerini öğrenmiştik. Şu anda, beş parasız kaldığı için bağıranlar… Çaresizlik içinde kıvranırken sessizlikte boğulanlar… Farkına varmak için sıranın kendisine gelmesini bekleyenler… O küçük odaya hapsolmuş hissettiği için deliye dönenler… Biz o küçük odada doğuyor, hayatımızı görünmez bir kapıyı bulmaya çalışarak geçirmek zorunda bırakılıyoruz. Çoğu zaman kapıyı aradığımız için öldürülüyoruz. Bazılarımız kapıyı bulmaya olan inancını kaybetmiyor. Kendini kurtarıyor nefesini daraltan o duvarlardan. Bu sefer de diğer kadınların duvarlarına çarpıyor. Parası değer kaybedince sistemin farkına varanlar… Kaç kadın kaybedilince kadının değerini anlayacaksınız? Kendi yoksulluk sınırına gelmeden yoksullara kör olanlar… Sizin kadınlarınız, yaşarken öldürülünce mi gözünüzü açacaksınız? Farkına varmak için neyi bekliyorsunuz? Her gün öldürülmeme mücadelesi veren kadınları ne zaman göreceksiniz? Önce sevmekten korktuk, seven erkekler aşkından öldürürse diye. Sonra otobüse, minibüse binemez olduk, bir erkeğin ilgisini çekersek diye. Şimdi de telefon görünce kaçar olduk, birisi fotoğraflarımızı çekerse, bizi videoya alırsa diye… Şimdi soruyorum size: Bu ülkede kadın olmak mı daha zor yoksa yoksul olmak mı? En kolay yaşamın “yoksun”lara ait olduğu aşikar. Akıl yoksunları, gözlem yoksunları ve en çok da vicdan yoksunları… Fark etmek için sıranın kendinize gelmesini beklerseniz fark ettiğinizde çok geç olacak.
8 Haziran 2022 Çarşamba
kabuk
Sebebe ihtiyacınız yoktur birini severken, sebepsizce sevmek
ve sevdikçe o kişideki sebepleri keşfetmek… Yaşamın en güzel taraflarından
şüphesiz. Gel gelelim günümüz sevgilerine. Her gün “aşk” cinayetlerini görmek
sevgi anlayışını değiştirdi. Hayatı sevdiğimiz için erkekleri sevmekten korkar
hale geldik. Eskiden aşık olduğu kadın için her şeyi göze alan, onun için
yaşayan erkekler dünyasında, vazgeçilmez olmak değerli hissettirirmiş kadınlara.
Şartlar zor da olsa sevgi tüm engellerden daha güçlüymüş. Peki günümüz
dünyasında? Öldürülen kadınların çoğu bir erkeğin “aşkının” kurbanı… Biriyle
bir sorun yaşadığımızda vazgeçilen olmak istiyoruz artık. “Aşırı” sevgilerden
korkuyor, ihtimallerin dünyasında öldürülmemeyi umut ederek yaşıyoruz. Kendi
kabuğumuzda kalmak, ve kabuğumuza kimseyi yaklaştırmamak istiyoruz çoğu zaman.
Bazen kabuğumuzu kıranlar, yanlış kararlarımızın sahipleri oluyor. Her şeyi
doğru yaparken sevgimiz yanlış “şey”lerde vücut bulabiliyor. Çünkü sevgi işin
içine girdiğinde doğru ve yanlış birbirinin şekline bürünür. Bazen haberimiz
olmadan kabuğumuzu seviyor birileri. Sahip olduğu sevginin, onlara kabuğumuzu
kırma gücü verdiğine inanıyor ve düşünmeden üstüne basıp eziyor kabuğumuzu.
Bazılarının sevgisi “çok”. Onlar ezip geçmiyor, acıtarak sevmeye devam ediyor.
Acıyarak, kanayarak, soluk arayarak kabuğumuzun altında kalıyoruz. Kimse
görmüyor, duymuyor, hissetmiyor. Oysa biz hissizliğin dünyasını hissetmeye
maruz bırakılıyoruz. Kabuklarla yaşamak değil, yasaların sevgisizliğin önünde
bir bariyer oluşturmasını ümit ediyoruz. Kabuklarımız, varlığımız… Varlığımız
yalnızca bizim kabuğumuz… Yalnızca bizim…
1 Haziran 2022 Çarşamba
umut kırıntıları
Çok anlam yüklediğiniz biri karşınızda yabancılaşır bazen. Hem de o anlamın derinleşmesi için çok fazla vakit geçirmişken… İşte o zaman yere çakılırsınız. İçinizdeki umut kırıntılarının öldüğünü iliklerinize kadar hissedersiniz. Karşınızdaki kişinin soğukluğu sizin cehenneminiz olur. Hele de güzel seven biriyseniz… Çünkü güzel seven insanlar güzel sevilmek ister. Kelimelere sıkıştırılmış sevgiler yalnızca hayatın anlamını aramayan insanları tatmin eder. Neden bu kadar zor ki güzel sevmeyi sürdürebilmek? Sevgiyi güç savaşına dönüştürmeden yolumuza devam edebilmek? En azından sevdiğimiz bir kişi tarafından hayatımızın sonuna kadar güzel sevilebilmek…