Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

15 Nisan 2022 Cuma

tanım

Hayatı tanımlara sığdırmak en zor şeylerden biri. Karakterimizi, gördüklerimizi, yaşadıklarımızı kelimelerle açıklamaya çalışmak her zaman yeterli olmuyor. Algılarımız farklı. Yaşadıklarımız, durduğumuz yer, vicdanlarımız farklı. Kahve kokusunu tarif etmenin zorluğu gibi hayat bazen. O kokuyu anlatmak için güzel kelimelere ihtiyacınız olduğunu biliyorsunuz ama güzelliğin derecesine karar vermek zor geliyor. Genellemek istemiyorsunuz çünkü genellemek güzelliğin tanımına aykırı. Güzelliğin tanımını düşünüyorsunuz, zıtlıklarıyla açıklıyorsunuz belki de. Çirkin olmayan diyorsunuz mesela, çirkin nedir düşünmeden. Çirkin deyince aklınızda bazı imgeler canlanıyor. Bazı suratlar, tanımlanmaya muhtaç bazı sözler ya da sadece güzel olmayan diye düşünüyorsunuz. Ama özünde güzel ve çirkin ne bilmiyorsunuz. Kendi içinizde bir şeylerle özdeşleştirebiliyorsunuz sadece. Zamanla bunu yaptığınızı unutuyorsunuz. İçinde bulunduğunuz anda kelimelerle bağlantılarınız kalıyor sadece. Kimi zaman güzel, annenizin suratı oluyor kimi zaman çirkin, gözünüze hoş gelmeyen bir ev... Nesneleri hapsettiğiniz sıfatlarla yaşıyorsunuz hayatınızın sonuna kadar. O sıfatların prangaları ise tanımları. Tanımlamaya çalıştıkça eksiltiyorsunuz hayatı. Bazı insanlara iyi bazılarına kötü diyorsunuz, iyi ve kötünün ne olduğundan emin bile olmadan. Her ne kadar “ama”ları sevmeseniz de “ama” olmak zorunda bazen cümlelerinizde. İyiyi tanımlamak bu kadar zorken bir insanı iyi diye tanımlamak bu kadar kolay olmamalı. Her insanın aynı anda iyi ve kötü olabileceğini unutuyorsunuz. İyi olduğunu düşündüğünüz biri size kötü hissettirdiğinde şaşırıyorsunuz. Oysa onun iyi olduğunu düşünen de sizdiniz. Yaptığı davranışın kötü olduğunu düşünen de sizsiniz. Yaşam, düşüncelerinizin ve düşüncelerinize giydirdiğiniz kıyafetlerin ötesinde bir gerçekliğe sahip. Her ne kadar tanımlamaya çalışsanız da gerçekliği değiştiremiyorsunuz. Öte yandan tanımlarınız değiştikçe doğrularınız değişiyor. Öldürmek kötüdür diye düşünürken bir gün kendinizi bir katili anlamaya çalışırken bulabiliyorsunuz. Empati kurmaya çalıştığınız kişinin başka insanları öldürdüğünü hatırladığınızda kendinizi “kötü” hissediyorsunuz. Sonra empatinin “iyi” bir duygu olduğunu hatırlıyor ve rahatlıyorsunuz. Bazen iyi biri olduğunuza inanıyorsunuz ve hayatınızda iyi şeyler olmasını umuyorsunuz. Sonra “kötü” insanlarla karşılaşıyorsunuz. Canınızı yakan, size hak etmediğiniz şekilde yaklaşan insanlarla… Kötülüğün gücü altında ezildikçe kötülüğe olan inancınız artıyor. İyilik tanımızın değişiyor. Güçsüzlük ekleniyor tanımınıza. İçgüdüsel olarak güçsüz olmak istemez kimse. Böylece “güçlü”lerin sayısı artıyor günden güne. Her şey belli bir düzeyde gidebilecekken hayatın saf gerçekliğinde, o gerçekliği tanımlarınızla yeniden üretip hapsoluyorsunuz küçücük cümlelere. Hayat, tanımlarınızdan çok daha fazlası. Bırakın yaşadıklarınızın içinizde uyandırdığı hisler özgür kalsın. Bırakın, en azından kelimeler prangalarını kırsın. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder