Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

15 Nisan 2020 Çarşamba

inanmak

Her zaman bir şeyler bekleriz hayattan. Bazen gerçekleşeceğine ihtimal bile vermeden yaparız bunu. Sırf gerçekleşmeyeceğinden korktuğumuz için isterken bile tereddüt ederiz bir şeyleri. Hayal kırıklığına uğramaktan korkarız çünkü. Canımız yanacak diye ödümüz kopar. "Ya olmazsa" diye düşünmekle o kadar meşgul oluruz ki olabilme ihtimalini göz ardı ederiz istediklerimizin. Hayal kurmaya bile korkarız. Hayallerimizin gerçek olmasını o kadar istemişizdir ki bu, aksine inandırmıştır bizi. Korkuyla doldurmuştur içimizi. Yapmamız gereken gözlerimizi kapatıp yalnızca hayal etmekken gözlerimizi kapamaya bile cesaretimiz yoktur çoğu zaman. Her şey gerçekleşince güzel olacakmış gibi davranır dururuz. Oysa gerçek, nesnenin kendisidir. Güzel ise bizim ona ne kattığımız, onda ne gördüğümüzdür. Hayallerimiz gerçekleşmeden de güzel olabilir. Yeter ki ona tutunmasını bilelim. Nasıl tutunur insan hayallerine? Onları içinde yaşatarak. Umutsuzluğa kapılmadan hiçbir koşulda. İnancını kaybetmeyerek en çok da. İnanmak her şeydir. Hayallerinize inandığınızda -bunu tüm benliğinizle yaptığınızda- gerçekleşip gerçekleşmediğinin bir önemi kalmaz. Çünkü onları benimsemişsinizdir ve bilirsiniz ki er ya da geç olur inandıklarınız. "İnanıyorum." demek yetmez. Bunu tam anlamıyla yapmak gerekir. Her hücrenizde inandıklarınızı hissetmek... İnandıklarınız uğruna göze alabildiklerinizdir cesaret. Cesaretiniz yoksa eksiksiniz. Hayatınız boyunca eksilirsiniz. Tam olmak zorunda değil elbette insan. Ama hayallerine inandığında cesaret kendiliğinden gelir. İnandıkça cesaret kazanır. Cesaret kazandıkça gerçekleştirir hayallerini. Hayalleri gerçekleştikçe hisseder benliğini. Benliğini hissettikçe başarır bir şeyleri. Başardığını gördükçe güçlenir inancı. İnandıkça anlam kazanır yaşamı. Gerçekleşmemesinden korkmadan inanmalı insan hayallerine, kendine. Anton Çehov'un dediği gibi: "İnsan inandıklarıdır."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder