Düşünmek insanı özel kılar. "İnsan düşünen bir hayvandır." diyor Aristo. İnsanı düşünebilmesi yönüyle ayırıyor hayvandan. İnsanlar bile düşünebilme yönüyle ayrılıyor birbirinden. Kimisi sorguluyor, kimisi sorgulanmamış bir hayatın yaşamaya değmeyeceğinin farkında olmadan sadece yaşıyor. Günlerini düşünmeden geçiriyor. Ne için yaşadığını bilmeyen, bunu merak dahi etmeyen makineye dönüşüyor. Çocukken merak ettiklerini yitiriyor zamanla. Hayatın koşuşturmasında kendini kaybetmiş ebeveyninin karmaşasına katılıyor o da. Belirli bir düzeyde eğitim alıp, belirli bir yaşa gelince sevip sevmediğinin önemi olmayan bir işe giriyor. Belirli düzeyde eğitim alması, eğitimi sorgulamamasından. Neden okuduğunu bilmediğinden, zorunluluk olarak görmesinden okulu. Belirli bir işte çalışması zorunluluktan yine. Sorgulamadan çalışmak zorunda olmasında, içinde yaşadığı sistem etkili olsa da kendini "belirli" kalıplara sokmak kendi seçimi insanın. Kalıplara o kadar alışıyor ki, belirli bir yaşa gelince evlenmek zorunda hissediyor. O ana kadar sorgulamadan yaşamışken evleneceği insanı aklıyla seçiyor. Peki her şeyi düşünmeden yaparken neden evleneceği insanı aklıyla seçiyor? Aşkta düşünce olmadığını neden göz ardı ediyor? Elalem ne der diye yaşarken arzularını yok sayıyor insan. Toplumun baskılarına boyun eğerken onları bile dizginliyor. Oysa ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın yok edilemez arzular. Hayatın her anında bizimledir onlar. Güzel bir çiçek gördüğünüzde o çiçeğe kendinizi unutarak bakmanız aşktır. O çiçeğe sahip olma düşüncesi aklınızdan geçtiği an aşk yok olur. Arzunuz kalır yalnızca. Ne kadar bastırırsanız o kadar ele geçirir arzularınız sizi. Kabullenmek gerekir arzuları. Onlarla yaşamayı öğrenmek gerekir. Güzelliklerden kaçmak, hayatı ıskalamak.
İnsan belirli bir yaşa kadar düşünmeden yaşar. Düşünmemesi gereken zamanda düşünmeye başlar. Önce biriyle hayatını birleştirmesi gerektiğini düşünür. Sonra hayatını birleştireceği insan, onun gibi düşünsün ister. "Ben"liğinin kalıplarından çıkamaz. Oysa birini severken düşünmemiz gerekmez. Onun hakkında düşünmek, onunla ilgili bir imaj yaratır aklımızda. Onu kelimelerle tarif etmeye çalışırız. Onu tanımlayan kelime buldukça mutlu oluruz. Sevmek birini tanımlamanın ötesindedir. Düşünceler imgelerin belirleyicisidir. Biriyle "bir" olmak her türlü düşünceden uzaklaşıldığında mümkün olabilir. Sadece iki kişi kaldığında tüm benliğiyle... Arzularını bir kenara bırakıp yaşadığı hayata bir çocuk getiriyor insan en sonunda. Hayatını ona adayıp tek bir gün bile mutlu olup olmadığını düşünmeden ayrılıyor bu dünyadan. İnsan alıştıklarını yaşıyor. Oysa hayat alışamadıklarımız en çok da. Alışkanlık haline getirip yok etmemek güzellikleri...
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
22 Mart 2020 Pazar
15 Mart 2020 Pazar
farkındalık
Gece mi içimi karartan,
Kaygılarım mı beni bu denli huzursuzlaştıran?
İnsan hayatının en güzel dönemidir gençlik yılları. Dönemi olmalıdır en azından. Bir şeylerin farkına varmaya başladığınız, kendi kararlarınızı aldığınız ve kararlarınızın arkasında durma bilincine ulaştığınız zor ama bir o kadar da güzeldir gençlik. Güzel olması gerekendir. Sekiz yıl ilköğretim okursunuz. Kulağa uzun gelse de göz açıp kapayıncaya kadar geçer o sekiz yıl. Tabii ailenizin maddi durumu iyiyse... Her yıl yeni defterler, kitaplar, üniformalar almanız gerekir. Çünkü katı kurallar koyar bazı öğretmenler. "Eski defterinize devam edemezsiniz." der mesela. Ailenize "Alım gücünüz var mı?" diye sormaz. Başarılı olmanız önemlidir bu sistemde. Mutlu olmanız, her şeyden önce insan olmanız kimsenin umurunda değildir. Notlarınız kadar değer görürsünüz. Her şey teoriktir. Düzen bellidir ve siz bu düzendeki küçük rolünüzü oynamakla yükümlüsünüz. Huzuru bozan kişiler vardır sınıfınızda. Çevresine zarar veriyordur bu çocuklar. Çevre önemli değildir. Sekiz yıl katlanılabilir bir süredir. Düzen böyledir. Değiştirmeye yeltenmek yalnızlığa itilmektir. Liseye başlarsınız her şeyin farklı olacağı umuduyla. Yaş arttıkça bilincin de artacağını sanırsınız. Yanıldığınızı anlamanız uzun sürmez. Çünkü düzen aynıdır. Çark aynı yöne döndüğü sürece yalnızsınız. Üniversite büyük değişimlerin başlangıç noktasıdır. Olmalıdır. Olmadığını anlarsınız. Belirli dersler koyarlar önünüze. Sonra sınavlar... Aldığınız notlardır değerinizi belirleyen. Nasıl düşündüğünüz umurunda değildir kimsenin. Düşüncelerinizin sebeplerinden çok ne düşündüğünüzle ilgilenirler. Düşünmeyin isterler çünkü. Sorgulamak, değişime giden ilk adımdır. Bu adımı attığınızda bir şeylerin farkına varmaya başlarsınız. Farkındalığınız korkutur onları. Düzene ayak uydurmak, farkında olmamayı gerektirir. Buradan dönüş yoktur. Artık eskisi gibi bakamazsınız olaylara. Sadece kendi hayatınıza odaklanamazsınız. Başkalarını da düşünmek zorunda hissedersiniz. Düşündükçe çoğalırken azalırsınız. Umudunuz artmıştır. Huzurunuz azalmıştır bu esnada. Bir tarafınız karanlığın farkındadır. Bu karanlığa esir düşer bazen. Diğer yanınız karanlıktaki ışığı görmek istiyordur. Yaşananlar, tanık olmak zorunda kaldıklarınız bazen fırsat vermez aydınlık umuduna. Oysa en güzel günler, karanlığın ardından gelecek olanlardır.
Kaygılarım mı beni bu denli huzursuzlaştıran?
İnsan hayatının en güzel dönemidir gençlik yılları. Dönemi olmalıdır en azından. Bir şeylerin farkına varmaya başladığınız, kendi kararlarınızı aldığınız ve kararlarınızın arkasında durma bilincine ulaştığınız zor ama bir o kadar da güzeldir gençlik. Güzel olması gerekendir. Sekiz yıl ilköğretim okursunuz. Kulağa uzun gelse de göz açıp kapayıncaya kadar geçer o sekiz yıl. Tabii ailenizin maddi durumu iyiyse... Her yıl yeni defterler, kitaplar, üniformalar almanız gerekir. Çünkü katı kurallar koyar bazı öğretmenler. "Eski defterinize devam edemezsiniz." der mesela. Ailenize "Alım gücünüz var mı?" diye sormaz. Başarılı olmanız önemlidir bu sistemde. Mutlu olmanız, her şeyden önce insan olmanız kimsenin umurunda değildir. Notlarınız kadar değer görürsünüz. Her şey teoriktir. Düzen bellidir ve siz bu düzendeki küçük rolünüzü oynamakla yükümlüsünüz. Huzuru bozan kişiler vardır sınıfınızda. Çevresine zarar veriyordur bu çocuklar. Çevre önemli değildir. Sekiz yıl katlanılabilir bir süredir. Düzen böyledir. Değiştirmeye yeltenmek yalnızlığa itilmektir. Liseye başlarsınız her şeyin farklı olacağı umuduyla. Yaş arttıkça bilincin de artacağını sanırsınız. Yanıldığınızı anlamanız uzun sürmez. Çünkü düzen aynıdır. Çark aynı yöne döndüğü sürece yalnızsınız. Üniversite büyük değişimlerin başlangıç noktasıdır. Olmalıdır. Olmadığını anlarsınız. Belirli dersler koyarlar önünüze. Sonra sınavlar... Aldığınız notlardır değerinizi belirleyen. Nasıl düşündüğünüz umurunda değildir kimsenin. Düşüncelerinizin sebeplerinden çok ne düşündüğünüzle ilgilenirler. Düşünmeyin isterler çünkü. Sorgulamak, değişime giden ilk adımdır. Bu adımı attığınızda bir şeylerin farkına varmaya başlarsınız. Farkındalığınız korkutur onları. Düzene ayak uydurmak, farkında olmamayı gerektirir. Buradan dönüş yoktur. Artık eskisi gibi bakamazsınız olaylara. Sadece kendi hayatınıza odaklanamazsınız. Başkalarını da düşünmek zorunda hissedersiniz. Düşündükçe çoğalırken azalırsınız. Umudunuz artmıştır. Huzurunuz azalmıştır bu esnada. Bir tarafınız karanlığın farkındadır. Bu karanlığa esir düşer bazen. Diğer yanınız karanlıktaki ışığı görmek istiyordur. Yaşananlar, tanık olmak zorunda kaldıklarınız bazen fırsat vermez aydınlık umuduna. Oysa en güzel günler, karanlığın ardından gelecek olanlardır.
8 Mart 2020 Pazar
kadın kadına
Kadını objeleştiren yalnızca erkekler değildir elbette. En büyük haksızlığı kadın yapar kadına. Kalıplara sokulmaya öylesine alışmıştır ki tüm kadınları sığdırmak ister kalıplarına. Kadın birileri için yaşayandır. Kocasının istediklerini yapması gerekendir. Özgür iradesi olmayan, başkalarına bağımlı olandır. İstenildiğinde susan belki de hiç konuşmaması gerekendir. Söylediklerinin değeri olmayandır kadın. Düşünemeyen, düşündüğünü kendine saklaması gerekendir. Çalışmaması gereken, evde kocasının yolunu gözleyendir. "Kocamdır, yapar." diyendir. Kocası kızını öldürdüğünde bile "O kötü biri değil." diyebilendir. Açık seçik giyinmemesi gerekendir. Yanında bir erkek olmadan dışarı çıkmaması gereken, bir erkeğe emanet edilme ihtiyacı olandır kadın. Evlenmeyince evde kalan, evlenince "karadul" muamelesi görmemek için boşanmayı aklına dahi getiremeyendir. Her gece kocasıyla aynı yatağa girmek zorunda olandır kadın. Evlenmek hizmet etmektir onun için. Kocasını memnun etmesi gerekir evlenince. Tatmin etmesi gerekir onu her açıdan. Çünkü o, kadındır. Yapması gerekenler vardır ve onları yapmalıdır. Kalıpların içine sıkışmış, belki de sıkıştırılmış kadınlardır böyle düşünenler. İçinde bulundukları düzene öylesine alışmışlardır ki bu düzeni değiştirmek bir yana, değiştirmeye çalışanlara karşı çıkarlar. Kadın, olması gerektiği yerde olmalıdır onların gözünde. Fazlasını istemeyi hak görmezler kendilerinde. En büyük mücadelesi kadınadır kadının. Bir kadın olarak çok şey yapabileceğini önce kadına anlatması gerekendir kadın. Kendini hemcinslerine kanıtlaması gerekendir. Kadın değiştiğinde gördüğü muamele değişir kadının. Kadın eşit olması gerektiğinin farkında olduğunda eşit hale gelir erkekle. "Hayır" demeyi öğrendiğinde, bir şeylerin yolunda gitmediğinin bilincinde olduğunda... Değerini önce kendi fark etmesi gerekendir kadın. Karşı cinsin sevgisi ve ilgisiyle değer kazanmadığının, birine bağımlı olmadan yaşadığında daha huzurlu hissedeceğinin bilincinde olması gerekendir. Bu bilinçle hareket ettiğinde düzeni değiştirecek olandır kadın. Mücadelesi kadından yana olan, düşünceleri veya davranışlarıyla kadını yalnızlığa mahkum etmeyendir. Kadın, güçlüdür. İçindeki gücü hissettiğinde kimsenin karşısında duramayacağı kadar güçlü. Her kadın bu gücü hissedemez, toplumun dayattıklarının altında ezilir bazıları. Hissetmeyince kimse hissetmesin ister. Söyledikleri, yaptıkları güçlü kadınları güçsüzlüğe itmek içindir kadının. Oysa değişim, birlik gerektirir. Bu köhne düzenin değişmesi için herkesten önce kadın inanmalıdır kendine. Önce kendine inanmalı, sonra da inanan kadınların yanında olmalıdır. Kadın, düşmanı olmamalıdır kadının. Ancak böyle çıkar karanlıklar aydınlığa.
1 Mart 2020 Pazar
kadın
İnsan nerede doğacağından, teninin renginin ne olacağından, dilinin sesleri nasıl bir araya getireceğinden bihaber gelir dünyaya. Doğduğunda farkında değildir kim olduğunun. Bir kişilik değildir doğduğunda. Bir kişidir yalnızca. Kimliğini belirleyen ne adıdır ne ten rengi ne de dili. Vicdanıdır onu insan yapan, ona kimlik katan. Bazıları eksik kalır hayatı boyunca. Kimlik kazanamaz, bir kimlik arayışında olmaz. Sadece var olur. Kendine bir şey katamadığı için doğarken getirdikleriyle övünür. Cinsiyetiyle övünürse adı erkek olur. Babasından gelen "Y" kromozomuna o kadar anlam yükler ki kendinde her hakkı görmeye başlar. Bu anlam yükleyişi, olayın bir kromozomla alakalı olduğunu bilmediğindendir belki de. Kişi olmakla yetindiği için de olabilir elbette. Kişilik arayışı olmayan birinin ilgi alanı değildir kromozomlar. Cinsel organından güç alır onlar. Yetersiz olduklarının farkında olmalarıdır öfkelerinin sebebi. Bastırılmış duygularıyla mücadele ederler bir yere kadar. Sonra karşı koyamazlar duygularının açığa çıkmasına. Kendilerini kanıtlamak isterler. Yapabildikleri bir şey olduğunu göstermektir amaçları. En yakınlarından başlarlar güç gösterisine. Kimi karısını döver, kimi kızını taciz eder. Yetersiz olmadığını kanıtlama çabasıdır bu. Sapkınlığıdır zihninin. Kendinde hak görür ailesine zarar vermeyi. O, erkektir. İstediğini yapma hakkına sahiptir. Buna izin veren bazen dinidir bazen zarar verdiği kadının bunu hak ettiği düşüncesi. Yaptıkları, yapması gerektiği içindir. Kadın, kötülüğü hak edendir. Hak etmemesi gerekendir. Eksikliklerini sapkın düşünceleriyle kapatmaya çalışan erkekler için hayat işte bu kadar açıktır. Peki ya kadınlar? Böyle sapkın zihinlerin yaşadığı bir toplumda kadın olmak kolay mıdır? Kadın olmak, kadın doğmak 1-0 yenik başlamaktır hayata. Cinsel organı farklı olduğu için ayrıştırılmaktır. Üretmek gibi olağanüstü bir gücü yok sayılandır kadın. Cinsiyetinden dolayı evdeki işleri yapması gerektiğine inanılan, iş hayatında bir erkekle eşit seviyede görülmeyendir. Giyeceği kıyafete karar hakkı elinden alınmak istenen, karanlıkta sokağa çıkamayandır. Bastırılmak istenen, korkuya mahkum edilendir. Toplu taşıma araçlarına tedirgin binendir. Sürekli tetikte olması gerekendir. Kişiliği elinden alınmak istenen, kişiye dönüştürülmek istenendir. Ataerkil toplumun beklentileridir bunlar. Ezilmeye alıştırmak isterler kadınları. Kendi ezilmişliklerini bu şekilde örtmek isterler çünkü. Oysa kadın üretendir. Direnen, mücadele edendir. Pes etmeyendir. Cinsel organı değildir onu eksilten. Yaşadığı toplumun dayattıklarıdır. Sapkın zihniyetlerle uğraşmak zorunda bırakılması, mücadelesinde yalnızlığa itilmesidir. Zor durumda yardımına koşanlara ceza verilmesi, suçluların daha da güçlendirilmesidir. Kadına şiddetin, tacizin meşrulaştırılmasıdır. Kadın ne kalıplara sığdırılmaya çalışabilecek bir obje ne düşünce özgürlüğü elinden alınabilecek bir sujedir. Her şeyi yapabilecek güce sahip olandır kadın. Düşüncelerine kelepçe vurulamayacak olan, düşündükçe özgürleşen, özgürleştikçe güçlenendir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)